27 Ocak 2004 Salı

İran İslam Cumhuriyeti ve Azerbaycan Türklerinin İnsan Hakları İhlali

Ali Rıza Erdebilli- Gazeteci, Yazar

Eski dönemlerden 20. yüzyıla kadar devletlerin uzun ömürlülüğü, iktidarda olanların gücü ile ölçülüyor olsaydı da, bugün değerler değişmiştir. Devletlerin uzun ömürlülüğü demokratik değerlere sahip olmakla belirlenmektedir. Demokratik değerleri ne kadar çabuk benimseyebilirsek, milli haklarımızı da o kadar rahat koruyabiliriz. Aradan geçen 25 yıl içerisinde, İran İslam Cumhuriyetinde halen insan hakları çiğnenmektedir. Bugün, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ne imzasını atan İran İslam Cumhuriyeti görülmemiş bir şovenist politika takip ederek Azerbaycan Türkleri’nin okullarda Farsça ile birlikte Türkçe öğrenmelerini, "TÜRK" ve "TÜRKÇE" isimlerinin kullanılmasını dahi yasak etmiştir. Üstelik, bugün İran’da Azerbaycanlıların Türk olmadıkları ve "İRANİYAN" soyundan gelen bir halk oldukları mektep kitaplarında okutularak Farslaştırma politikası takip edilmektedir.

Devrim öncesi Humeyni ve yandaşları Türklere her türlü milli hakları vereceklerini vaad ettiler. Azerbaycan Türkleri milli haklarına, insan Haklarına kavuşmuşlardı. Hazırlanan yeni Anayasası 15. maddesi İran’da yaşayan azınlıkların hepisine dillerini ve kültürlerini koruma hakkını veriyordu. Böylece Türklerin mili hakları bizzat anayasanın güvencesi altına alınmış oluyordu. Devrim sonrasında Azerbaycan Türkleri aydınları milli kültürün dirilmesi ve geliştirilmesi sahasında büyük işlere el atmış, lakin mollaların ve ruhani dairelerin hakimiyete tamamıyla yerleşmesi dolaysıyla bu işlerin çoğu yarım kalmıştır.

İran Türkleri arasında en önemli milli mesele, ana dillerinin eğitim öğretim dili olarak kullanılmamasıdır. İran Anayasası’nın 15. maddesinde Farsça ile birlikte diğer dillerin kullanılacağına işaret edilse de, uygulama bu zamana kadar hayata geçirilmemiştir. Bu dönemde basın mensupları ve aydınlar arasında ana dilinde öğretimin yapılması, kitapların hazırlanması için girişimlerde bulunulmuş, fakat sonuç alınamamıştır. İran yönetimi tehlike çok daha büyümeden özellikle kendisi açısında daha önemli olan Azerbaycan Türklerinin milli isteklerini, çağdaş demokratik taleplerini yerine getirmek ve kendisi de çok geçmeden demokratik bir dönüşüm içine girmek mecburiyetindedir. Söz konusu istekler karşılanabilirse başta Azerbaycan Türkleri olmak üzere diğer İran halklarını da eskisi gibi İran bünyesinde içinde tutmak mümkün olabilir. İran hükümeti, Azerbaycan Türklerinin istekleri bir yana dursun, İran halklarının demokratik isteklerine, Batı ülke ve kuruluşlarının demokratik prensiplerine ve İnsan Hakları ihlali konusunda ki devamlı ve ısrarlı baskılarına ne kadar dayanabilir?

İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mohemmed Hatemi, "HİSSİN DOĞUSU VE AKLIN BATISININ BULUŞMASINA BİR DAVET", makalesinde İran’daki başka milletleri görmeyerek Pers (Fars)ı İranlı ve İranlıları Pers görerek şöyle ifade etmektedir: İran ile bir diyaloga girmek kendine has bir çok avantajı da içermektedir. İran’ın bir taraftan Avrupa diğer yanında Asya komşu olarak bulunmaktadır. Bundan dolayı İran, bireyin hissin doğusunun ve aklın batısının buluşma noktası olması gibi, doğulu ve batılı kültürlerin buluşma noktasıdır. Pers (Fars) kalbi ve aklı denge, sevgi ve tolerans ile dolup taşmaktadır; bu nedenden dolayı da İranlılar diyalogun avukatları ve adalet ve barışa bağlıdırlar.

İran İslam Cumhuriyeti temelde, Pers(Fars) mili şuuru ile birlikte İran kültür ve medeniyetini ilerletme ve etnik kimliği inkar eden bir İslam'ı evrenselliği benimseyen bir Pers milli devleti olarak hareket etmektedir.

Şeriat kuralları, Şii yönetimince hukukun kaynağı olarak kabul edildiği için, İran rejimi günümüzde Ortaçağdan kalma şeriat rejimlerinin canlı örneği olarak varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. İran’da meydana gelen son öğrenci ayaklanması ve halkın öğrencilere destek vermesi genel hoşnutsuzluğu açıkça ortaya koymuştur. Halkın daha fazla özgürlük isteği giderek artmakta ve tüm siyasi gelişmeleri yönlendirmektedir.

İran’daki Sünni Müslümanlar, etnikler ve milletlere uygulanan ayrılıkçı baskılar, polis ve yargı mercilerinin sebebiyet verdikleri hukuka aykırı uygulamalar, ortaklaşa manada İnsan Hakları ihlallerini gündeme getirmektedir. Basın özgürlüğünün de kısıtlandığı bu tür siyasal baskılarda, mukabil argüman olarak, "İslam’a karşı tehlikeli hareket" suçlamaları kullanılmak süratiyle, din ve vicdan hürriyetleri ağır şekilde ihlal edilmektedir. İran içindeki siyasal ve hukuki baskılardan bir tanesi de, Kadınların evlenme yaşının, 18’den 8 yaşa indirilmesinde kilitlendiğini ve 15 yaşın altındaki kadınların İran'da seyahat özgürlüğünün bulunmamasının, İslam Hukuku ve demokrasi ile çelişki taşıyan hususlar olduğunu, görmekteyiz. İran’daki mevcut rejimde kadın haklarının da ciddi ölçülerde kısıtlandığı insan Hakları Raporunda öne sürülmüştür. İran’da aşırı dincilerin kadınlara yönelik baskısı bakış açısının büyük tepki aldığına dikkat çekiliyor. En büyük iktidar dini lidere ait. Dini lider mollalardan oluşan "Uzmanlar Meclisi" seçiyor. Dini lider, tüm silahlı kuvvetlerin başkomutanı, Adalet ve Radyo, Televizyonda mollaların kontrolünde.

Devlet Başkanı, halk tarafından seçilse de, görevi sadece Anayasanın uygulanmasını sağlamak. Parlamento her konuda yasa çıkartıyor. Ancak aşırı dinciler denetimindeki Uzmanları Meclisi onayından sonra yasalar yürürlüğe giriyor.

İran’da pozitif hukukla Anayasal uygulaması arasındaki ayrılığı ya da uyuşmazlığı sorunuyla beraber bir de ideal ve Demokratik Anayasanın yokluğudur. İran İslam Cumhuriyetinde Demokratik sürecin başlatılması Bütün İran’daki Milletlere umut verici bir durum olabilir. Hürriyet bir çeşitli yönleri ile bir bütündür. Eşitlik ve Hürriyet insanlar arasında gerekli olduğu kadar halklar arasında da gereklidir.1966 yılındaki BM’lerin Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar sözleşmesi ve Halkların Kendi Mukadderatını Tayin Etme Hakkı bu talebin somut bir örneğidir. Güney Azerbaycan milletinin de İran sömürüsü altında bulunması, İnsan Haklarının yadsınmasıdır. Bu durum Birleşmiş Milletlerin antlaşmasına aykırıdır.

Devamını oku...