27 Ağustos 2009 Perşembe

İran Irkçılığının Anatomisi: Güney Azerbaycan'ın Direniş Hareketinin Temellerine Yansımalar

Dr. Ali Rıza Asgharzadeh
Çeviren: Sevda Zenjanlı

Son günlerde (2006 yılının Mayıs-Haziran aylarında) İran'daki Azerbaycan bölgesinin şehir ve kasabaları bir kez daha, ülkenin ırkçı ve sömürgeci düzenine karşı verilen mücadeleye sahne oldu. Güney Azerbaycan'da devam eden bu hareket, İran'daki iç sömürgecilik ve ırksal baskı göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Bu iki faktörden bahsetmekten kaçınan hakim Fars söylemi, ülkedeki sosyal ve etnik eşitsizlikten tamamen farklı bir tablo çizerek uluslararası medya ve ırkçılık karşıtı güçleri kandırmayı başarmıştır. İran toplumunda önemli sosyal etkenler olan ırkçılık ve sömürgecilik görmezden gelinirse söz konusu Azerbaycan hareketini ve Kürdistan, Khuzistan, Beluçistan, Türkmen-Sahra ile ülkenin diğer bölgelerindeki benzer hareketleri kapsamlı şekilde analiz etmek mümkün olmayacaktır.

Etnik çoğulculuk, farklılık ve çeşitlilik, her zaman İran adlı ülkenin belirleyici özelliklerinden biri olmuştur. Azeri Türkleri, Kürtler, Beluciler, Türkmenler, Araplar, Lorlar, Gilekiler ve Mazenderaniler gibi çeşitli etnik kökenlerden gelen halklar, yüzyıllardan beri İran'da yaşamaktadırlar. Günümüzde İran olarak bilinen yerin uygarlık tarihi, altı bin yıldan öncesine dayanmaktadır. Mevcut arkeolojik/dilsel kayıtlar, bölgede en başından beri etnik,dilsel ve kültürel çeşitliliğin ön planda olduğunu gösteriyor. Ülkede hiç bir etnik grup kesin sayısal çoğunluğu teşkil etmese de günümüzde 30 milyonun üzerindeki nüfuslarıyla Azeri Türklerinin çoğunlukta olduğu söylenebilir.

1925 yılına kadar ülke, geleneksel bir konfederasyon sistemi olarak tanımlanabilecek bir şekilde yönetilmiş ve bütün etnik gruplar dillerini, geleneklerini, kültürlerini ve kimliklerini yaşama ve geliştirme özgürlüğünden yararlanmışlardır. 1925'te Pehlevi rejiminin yönetime gelmesinden itibaren, etnik ve dilsel çoğulculuğa olan doğal eğilim aniden durdurulmuş ve günümüze kadar devam eden tek kültür ve tek dillileştirme süreci başlatılmıştır. Bu şovenist sürecin amacı, Fars azınlığın dil, tarih, kültür ve kimliğini, bütün İranlıların tek ortak dil, tarih, kültür ve kimliği olarak sunmaktır.

80 yıldan uzun süredir, İran'ın merkezi devletinin rolü, ülkedeki etnik ve dilsel çeşitliliği inkar etmek ve yok saymak olmuştur. Pehlevi rejiminin ülkedeki kültürel, dilsel ve etnik farklılıkları yok etmeye odaklanması gibi, şimdiki İslam Cumhuriyeti de asimilasyon, dışlama ve ırkçılık siyasetlerini devam ettirmiştir. Şimdiki yapıda, geçmiş rejimden miras kalan dışlamacı ve ırkçı uygulamalara cinsiyet ve din temelli baskılar da eklenmiştir. Devlet güçlerinin ırkçı siyasetlerine, baskın etnik gruba mensup olmaları sayesinde ülkedeki tek dil, tek kültür ve ırkçılık yapısından ayrıcalıklar kazanan bir çok Fars yazar, entellektüel ve düşünürün ideolojik ve söylemsel desteği eşlik etmiştir. Bu destekçiler topluluğuna, Fars ırkçılığına verdikleri candan destekle Farsların kendilerini bile şaşırtan, Fars olmayan asimile yazar ve entellektüeller de dahildir. Örneğin, Mahmud Afşar, İrej Afşar ve Ahmed Kesrevi gibi Türk kökenli şahıslar da bu çirkin ırkçı sistemin kurulucuları arasındadırlar.

Devlet güçleri, elitler ve farslaşmış entellektüeller bir araya gelerek çağdaş dünyadaki en ırkçı sistemlerden birini ayakta tuttular. Eski ve gözden düşmüş Aryanizm paradigmaları ve 18-20. yy. Avrupasının ırkçı teorilerinden beslenen bu saf ırkçılık, Amerikan Jim Crow ırkçı sisteminden, Nazizmden, Avrupa faşizminden ve Güney Afrika Apartheid rejiminden daha uzun ömürlü olmuştur. Sonuç olarak, Almanya, Avrupa, ABD ve Güney Afrika'daki benzerleriyle kıyaslandığında İran'daki Fars ırkçılığı, dayanıklılık, normalleşme ve asimilasyon kapasitesi açısından büyük bir başarı örneği göstermiştir. Aşağıda bu egemen ırkçı söylem ve pratiğin bazı belirgin özelliklerinden bahsedilmiştir:

1. Aryan (Ari) Irkının Üstünlüğü Söylemi
İran'daki Fars Irkçılığı, sözde Ari ırkının üstün olduğu bir dünya görüşünün savunucusudur. 18.-20. yüzyıl Avrupa ırkçılığından fikirlerinin teorik/ideolojik kaynağı olarak yararlanan egemen grup, ülke kaynaklarını bu üstün Ari ırkının İran'daki varlığı ve tarihinin araştırılması için harcamaktadır. Buna rağmen, İran'da Aryanist bakış açısını reddeden ciddi bilimsel çalışmalara destek verilmemesi bir yana, bunların yayınlanmasına bile izin verilmemektedir. Örneğin tarihçi Naser Poorpirar'ın Sasani İmparatorluğu'yla ilgili olan son çalışmasının İran'da yayınlanmasına izin verilmedi. Kendi internet sitesinde (http://naria.persianblog.com/) verilen bilgiye göre yazar kitabı Singapur'da yayınlayarak dağıtım için İran'a geri gönderdi. İran'ın islam öncesi tarihinin oryantalist yorumunu eleştirel bir şekilde inceleyen bir çalışmanın İslam Cumhuriyeti'nde herhangi bir sansürle karşılaşmayacağı sanılabilir ancak durum böyle değil. Poorpirar'ın ve ona benzer çalışmaların yayınlanması, İran'ın Aryan/Fars merkezli tarihini sorgulayarak kurmaca, sahte ve iki yüzlü yanını ortaya çıkarmaları nedeniyle engelleniyor.

2. İran'ın Aryanların Ülkesi Olduğu Söylemi
Fars ırkçılığı İran'ı açıkça, hakim Fars topluluğun dili, kültürü ve kimliğiyle özdeşleştirilen sözde Aryanların ülkesi olarak tanımlar. Bu ırkçı aşama doğrultusunda Farsça ülkenin tek milli/resmi dili ilan edilmiş ve Fars kültürü bütün İranlıların milli kültürü olarak tanımlanmıştır. Aynı şekilde İran tarihi sözde Ari ırkına mal edilerek diğer etnik toplulukların tarihleri, hikayeleri ve anlatıları dışlanmış, çarpıtılmış ve yok edilmiştir. Bu dışlama, devlet sponsorluğunda düzenlenen araştırma projeleri, okul kitapları, üniversite notları, eğitim müfredatı, araştırma fonları tahsisi vb. altında gerçekleşmiştir. Kısaca İran'daki ırkçı düzen altında İranlı olmak, Fars olmakla eşit hale getirilmiştir. Bu tür ırkçı bir kimlik tanımlaması, Fars olmayan ve anadili olarak Farsça konuşmayan toplulukların yabancılaşması ve ötekileştirilmesine hizmet etmektedir.

3. İran'ın Ari Ulusunun Dil Vasıtasıyla Arınması Söylemi
Eski Avrupa'nın ırkçı bakış açısından esinlenen İran'daki hakim söylem, ırkı dille eşit tutmakta ve Azeri Türkleri gibi Fars olmayan topluluklara Hint-Avrupa dilleriyle bağlantılar yaratarak onların binlerce yıl önce Hint-Avrupa dillerinde konuştukları ve buna göre Ari ırkından olduklarını göstermeye çabalamaktadır. Bu söyleme göre söz konusu topluluklar kendilerini değersiz dilsel/etnik/kültürel kimliklerinden arındırarak üstün Ari ırkının dili olan Farsça'yı konuşmalıdırlar.

Tarih öncesi (ve hayal ürünü) dillerin bu şekilde yeniden oluşturulması, ırksal ve dilsel kimlikleri temellendirmekte ve onlara kökenleri, ortaya çıkışları vb. uydurma tarihi faktörler vasıtasıyla öncelik tanıyarak; kimin kimden daha önce geldiği, ilk gelenin kim olduğu, son gelenin kim olduğu, kimin dilinin diğerlerinden daha önce konuşulduğu ve sonuç olarak kimin diğerlerinden daha üstün olduğu gibi anlamsız fikirleri çoğaltmaktadır. Bunlar ise çeşitli etnik/ulusal topluluklar arasında gereksiz 'yarışlar' oluşturarak aralarında kin, güvensizlik ve anlayışsızlık oluşturmaya hizmet etmektedir, ki bu durum onları hakim ırkçı düzen altında sömürülerek asimile edilmeye karşı savunmasız bırakmaktadır.

İran'daki ırkçı düzen çerçevesinde ülkenin Farsça olmayan dilleri açıkça yasaklanmış ve eğitim, öğretim, yazışma ve yönetim dilleri olmaları engellenmiştir. Hakim topluluk Farsça dışındaki dilleri yasaklayarak azınlıklaştırılmış toplulukların kimliğini çiğnemekte, beyinlerini zapt etmekte ve ruhlarını hissizleştirmektedir. Onlar, coğrafi bölgelerin, şehirlerin, köylerin, kasabaların ve sokakların yerel isimlerini kaldırmış; dışlanmış etnik gruplara mensup tarihi kahramanları, edebi şahsiyetleri, bilim adamlarını, popüler film yıldızı, şarkıcı ve dansçılar ile sanatçıları ise kendine maletmiştir. Anadili Farsça olmayan toplulukların çocuklarına diledikleri isimleri koymaları, kendi yerel dillerini, kültürlerini, isimlerini, kelimelerini ve sembollerini kullanmaları engellenmiş, egemen söylem ve pratik tarafından onaylanan isim ve simgeleri kullanmaya mecbur edilmişlerdir.

4. Tarihi, Dini ve Edebi Yorumlama Çalışmalarında Anakronizm
İran'daki egemen söylem, kullandığı anakronik analiz metoduyla çeşitli tarihi olayları ve "Avesta" ile Firdevsi'nin "Şahname"si gibi klasik edebi eserleri tamamen ırkçı bir şekilde yorumlamaktadır. Söz konusu tarihi metinler, çağdaş ırkçı teorilere ve bu metinlerin yazıldığı dönemde var olmayan kavramlara göre yorumlanmaktadırlar. Tarihin bu şekilde çarpıtılması İran'da hakim olan ırkçı düzenin devam etmesini kolaylaştırmakta ve bu yorumlar ülkenin tek bir ırk tarafından sahiplenmesine meşruiyet kazandırarak, tek dil, tek tarih, tek kültür ve tek kimlik siyasetine yarar sağlamaktadır. Anakronizm, günümüzde İran'da devam eden baskılara, dışlama ve imha politikalarına tarihi bir mazeret sunmaktadır.

5- Özcülük İnancı ve İranlılığa Özcü Bir Bakış Açısı
İran'daki egemen söylem, ırka ve dile dayalı özcü bir kimlik anlayışını savunmaktadır. Irkçı düzen kimliklere sabit olmayan, değişime açık ve akıcı kavramlar olarak bakmak yerine kişilere ve topluluklara "İranlılık" (İraniyyat) derecelerine göre sabit kimlikler dayatmaktadır. Bu özcü bakış açısı doğrultusunda, Hint-Avrupa dillerini konuşanlar gerçek İrani kimlik mensupları olarak tanımlanmakta ve bundan dolayı Sami ya da Türki dilleri konuşanlardan daha İranlı sayılmaktadırlar.
Hakim düzen, güçsüz kılınmış topluluklar arasında düşmanlık yaratmak için ırk kartını kullanarak, onlar arasında oluşabilecek herhangi bir dayanışmayı önlemeye çabalamaktadır.
Toplumun bir kısmını asıl İranlılar, gerçek Ariler, İran'ın esas sahipleri gibi tanımlayarak bir "böl ve yönet" politikası izlenmekte ve çeşitli etnik gruplar arasına kin ve güvensizlik tohumları ekilmektedir. Aynı zamanda etnik köken ve dile dayalı bir nüfus sayımının gerçekleştirilmesi engellenmekte, böyle bir sayımın ülkede Fars ve Fars olmayan toplulukların gerçek boyutunu ortaya çıkarmasından korkulmaktadır. İran'ın asıl sahipleri, gerçek Ariler ve benzer ırkçı kavramların abartılı ve provakatif şekilde vurgulanmasına rağmen, etnisite-dil kaynaklı bir nüfus sayımının gerekliliği, üniversitelerde etnik çalışma bölümlerinin açılması ve etnik topluluklar ile ilişkilerin araştırılması gibi gerçek sorun ve ihtiyaçlar düşünülmemekte ve gözardı edilmektedir.

6- Irkçı Uygulamaların Sistematikleşmesi
İran'daki ırkçı düzen, azınlıklaştırılmış toplulukların haklarını savunan aktivistleri güçsüz kılmak, suçlulaştırmak ve cezalandırmak için devlet organlarının zorlayıcı gücünden yararlanarak onları işbirlikçi, ayrılıkçı, yabancı devletlerin ajanı vb. olarak etikletlemektedir. Soğuk savaş döneminde ırkçılık karşıtı eylemcilerin komünist ve KGB ajanı olarak yaftalanmasına alışılmıştı. Bugünlerde ise bu eylemciler CIA, İsrail, Siyonizm, Türkiye hatta Azerbaycan casusları olarak adlandırılıyorlar. Bu uygulamalarla egemen düzen azınlıklaştırılmış toplulukların eşit muamele, adalet ve tarafsızlık gibi yasal taleplerini reddetmektedir. Etnik ve dilsel tabanlı her türlü faaliyet vahşice bastırılmakta ve çeşitli milliyetlerin kendi kaderini tayin etme hakkı şiddetle inkar edilerek ayıplanmaktadır. Ekonomi cephesindeyse devlet ülkenin kaynaklarını fabrikalar, altyapı ve kalkınma projeleri kurmak için İsfahan, Şiraz, Yezd ve Kerman gibi Fars nüfuslu şehirlere yoğunlaştırmakta , Kürdistan, Beluçistan, Azerbaycan ve diğer Fars olmayan bölgeler ise gün geçtikçe fakirlik ve yoksunluğa daha çok saplanmaktadır.

Irkçı Düzene Karşı Direniş
Sonuç olarak günümüzdeki Güney Azerbaycan Hareketi ve diğer azınlıklaştırılmış toplulukların hareketleri, bu ırkçılık ve sömürgecilik karşıtı bağlamda ele alınmalıdır. Tarih, dil, edebiyat ve eğitim sistemi, dışlanmış "Öteki" üzerinde tahakküm ve boyun eğdirme mücadelesinin devam ettiği temel alanlar haline gelmiştir. Egemen grup bu öncelikli alanları, baskıcı politik zeminini sürdürmek, hakimiyetini ve ayrılıkçı statüsünü meşrulaştırmak ve zalimane tavrını haklı çıkarmak için kullanmaktadır. Ötekileştirilmiş kesim ise aynı alanları, sorgulamak, meydan okumak, mücadele etmek ve nihayetinde baskıcı egemen düzeni yenmek amacıyla kullanmaktadır. Örneğin dilsel alanda, azınlıklaştırılmış halkların dilleri yasaklanmış ve egemen düzen, kendi dilini onların yerine geçirmiştir. Diğer yandan azınlıklaştırılmış kesim, dışlanmış yerel dilini geri isteyerek diriltmeye ve böylece kendini tanımabilmeye, ifade edebilmeye ve yönetebilmeye çalışmaktadır. Egemen kesimin tarihi, dışlanmış "Öteki"nin meşruiyetini inkar etmek için kullanması gibi ötekileştirilmiş olan da, egemen düzen tarafından dayatılmış olan tarihi, kendi tarih tezleriyle reddetmektedir. Egemen düzen, eğitim sistemini, ırkçılık ve asimilasyon politikalarını uygulamak için kullanmaktadır. Diğer kesim ise eğitim ve okullaşmanın amacını, herkese tarafsızlık, eşitlik ve adalet sağlayabilmek için yeniden tanımlamaktadır.

Dışlanmış taraf, ırkçılık ve baskıya karşı tüm gücüyle savaşırken, tarih, edebiyat, dil ve eğitim sistemi gibi stratejik alanlara çok az erişimi olduğu için mücadelesinin ne kadar zahmetli olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Sömüren ve sömürülen arasındaki mücadelenin sonucuna hayati etkileri olan bu alanlar çoğunlukla egemen kesimin kontrolündedir. Egemen düzen kendi halinde bırakılırsa, ötekileştirilen tarafın sonunda sömürgeciliğin, baskı ve ırkçılığın temellerini sarsabilme ihtimali çok azdır. Buna göre dünyanın her yerindeki ilerici güçlerin, bu ırkçılık ve sömürgecilik karşıtı mücadelelerin farkına vararak onlara her yolla destek olmaları şarttır.


*Dr. Ali Reza Asgharzade, Toronto Üniversitesi Siyasi Bilimler, Felsefe ve Sosyoloji bölümlerinden mezun olup York Üniversitesi Sosyoloji Departmanında öğretim üyesidir.
Asgharzade'nin uzmanlık alanları Küreselleşme, İran Çalışmaları, Ortadoğu Kültür ve Toplumları, Sosyal Teori, Eğitim Sosyolojisi ve Sosyal Eşitsizliği içermektedir. Yazıları birçok uluslararası dergide yer bulan Asgharzade'nin son kitabı "İran ve Çoğulculuğun Ayak Sesleri, Ari Irkçılığı, İslami Köktendincilik ve Demokratik Çabalar” (Iran and the Challenge of Diversity: Aryanist Racism, Islamic Fundamentalism, and Democratic Struggles) 2007 yılında Kanada'da yayınlanmıştır.


Devamını oku...

25 Ağustos 2009 Salı

Ali Reza Ferşi Serbest Bırakıldı

Güney Sesi: İran'da Azerbaycanlı kültürel aktivist ve Tebriz Üniversitesi öğretim görevlisi mühendis Ali Reza Ferşi, 95 gün gözaltında tutulduktan sonra 70 bin dolar teminat karşılığında serbest bırakıldı.

Ferşi, 22 Mayıs'da Tebriz'de El Gölü (Şah Gölü) parkına düzenlenen geniş katılımlı bir yürüyüşte, Azerbaycanlıların anadilde eğitim hakkıyla ilgili slogan atması nedeniyle güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınmıştı.

Devamını oku...

23 Ağustos 2009 Pazar

Gözaltındaki Ali Reza Ferşi'nin Durumu Belirsizliğini Koruyor

Güney Sesi: İran'da Tebriz Üniversitesi öğretim görevlisi ve Azerbaycanlı kültürel aktivist Mühendis Ali Reza Ferşi, 22 Mayıs'tan beri anadilde eğitim hakkı talebi nedeniyle gözaltında tutuluyor. Ferşi'nin anadil ve kültürel haklar aktivisti olan eşi Sima Didar da 18 Haziran'da yetkililer tarafından eşini hapishanede ziyaret etmeye çağrıldığı sırada gözaltına alınmış ve bir ay sonra serbest bırakılmıştı. Ferşi'nin avukatı Abbas Cemali, VOA kanalının Farsça bölümüyle yaptığı röportajda müvekkilinin durumunun detaylarını açıkladı:

Mühendis Ali Reza Ferşi 22 Mayıs'ta Tebriz'de El Gölü (Şah Gölü) parkında gözaltına alınmış ve kendisine "milliyetçilik" ile "bölücülük" suçlamaları yöneltilmiştir. Bir diğer suçlama "İran Halkın Mücahidleri kuruluşunun taraftarı olmak"tır ki bu iki suçlamanın yanyana gelmesi hiç bir zaman düşünülemez, yine de kendisi bu suçlamalarla gözaltına alınmış olup hala hapishanede tutulmaktadır. Sorgulanması tamamlanmıştır ama hala tutuklama kararıyla hapishanededir, biz karara itiraz ettik ama mahkeme hala herhangi bir karara varmış değil.

VOA: Müvekkilinizle şu ana kadar hiç görüşebildiniz mi?

-Evet kendisiyle iki ya da üç kere iletişim kurabildim ama dosyasını incelemeye fırsatım olmadı çünkü sorgulama sürecinde bu imkan yoktu ve şu ana kadar da mümkün olmadı.

VOA: Kendisinin eşinin de gözaltına alınarak bir süre hapishanede tutulduğu söyleniyor. Bu konuda bilgi verebilirmisiniz?

Evet, eşi de aynı suçlamalarla gözaltına alındı ve ne yazık ki gözaltına alınma şekli hiç bir ahlaki ve yasal yönteme uygun değildi, bir gün yetkililer beni arayarak, o güne kadar tecritte tutulan ve görüşmemize izin verilmeyen Ferşi'yi görmesi için eşini Tebriz'de İstihbarat Bakanlığı'nın gözaltı merkezine getirmemi söylediler, ben de kendilerine güvenerek Sima Didar'la oraya gittim ancak ne yazık ki oraya vardığımızda güvenlik memurları bir celb belgesini göstererek görüşme izni vermek yerine kendisini gözaltına aldılar, Bayan Didar 16 gün gözaltında tutulduktan sonra 50 bin dolar kefalet karşılığında serbest bırakıldı ancak eşi hala hapishanede tutuluyor.

VOA: Ali Reza Ferşi'nin gözaltına alındığı anla ilgili bilgi verebilirmisiniz, elimizde kendisinin gözaltına alındığı sırada anadilde eğitim hakkıyla ilgili slogan attığı görüntüler var, kendisi gözaltına alındığı sırada parkta bir konuşma mı yapıyordu?

Hayır, o sırada bir konuşma yapmıyordu. Söz konusu parkta bir yürüyüş düzenlenmişti ve Azerbaycan Türkçesinin anadil olarak konuşma, okuma ve yazmada kullanılması gerektiğine inanılan bir grup da ordaydı. Onlar bu düşünceleri nedeniyle "bölücülük" suçlamasıyla karşılaştılar, oysa gözaltına alınanlardan hiçbiri ayrılıkçı değildi. İnsani kurallara göre anadilde okumak ve yazmak temel bir haktır ve Anayasanın 15. ile 19. maddelerine göre bu hakkı talep etmek de serbesttir. Bu onların bakış açısı ve o gün orada toplanma nedenleri de buydu ancak ne yazık ki gözaltına alındılar. Umarım dosyanın sorumlusu olan hakim, tutuklama kararına itiraz edişimizi dikkate alır çünkü şu anda Mühendis Ferşi 3 aydan uzun süredir gözaltında tutuluyor, oysa yöneltilen suçlamalar onun tutuklanmasını gerektirmiyor ve kendisi üniversitede öğretim görevlisi olduğu için gözaltına alınması 300-400 öğrencinin durumunun belirsiz kalmasına neden oldu. Biz itirazımızda bunu da belirttik ve umarım mahkeme bu noktayı da dikkate alarak müvekkilimi duruşma tarihine kadar serbest bırakır.


Devamını oku...

18 Ağustos 2009 Salı

İran'da Azerbaycanlı Siyasi Tutukluları Savunma Birliği'nin (ADAPP) Aylık Raporu- Temmuz 2009

İran'daki Azerbaycanlılara yönelik sistematik insan hakları ihlalleri 2009 yılının Temmuz ayında da devam etmiş, kültürel aktivistler geçen aylarda olduğu gibi keyfi gözaltılara, işkence ve kötü muameleye maruz kalmışlardır. Gözaltındaki aktivistlerin avukat tutma ve aileleriyle görüşme hakları tanınmamaktadır.

Gazeteci ve İnsan Hakları Savunucusu, Sekiz Yıl Hapis Cezasını Çekmek Üzere Tutuklandı
Azerbaycanlı gazeteci ve insan hakları savunucusu Said Metinpur, 11 Temmuz günü Tahran Devrim Mahkemesi 15. Şubesi tarafından çağrılarak, sekiz yıl hapis cezasını çekmek üzere Evin Hapishanesine gönderilmiştir. Said Metinpur, 25 Mayıs 2007 tarihinde Zenjan şehrinde gözaltına alınarak, 278 gün boyunca mahkemeye çıkarılmadan ve suçlamaları belirtilmeden hücrede tutulmuş, daha sonra 500 bin dolardan çok teminat karşılığında serbest bırakılmıştı. 9 Haziran 2008'de Tahran Devrim Mahkemesinin 15. Şubesinde kapalı celsede Hakim Salavati'nin başkanlığında yargılanan gazeteci, "yabancılarla iletişim kurmak" (casusluk) suçlamasıyla yedi ve "sistem aleyhine propaganda yapmak" suçlamasıyla bir yıl olmak üzere, toplam 8 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Azerbaycanlı insan hakları savunucusuna verilen bu ceza, Kasım ayında Tahran Temyiz Mahkemesi tarafından da onaylanmıştı. Said Metinpur, serbest bırakıldıktan sonra gözaltı döneminde gördüğü baskılardan kaynaklanan bel ağrısı ve sindirim sistemi sorunları gibi sağlık sorunları çekmeye başlamıştı.

Güvenilir kaynakların ifadelerine göre İran İstihbarat Bakanlığı görevlileri Metinpur’u yapmadığı suçlara itiraf etmesi için işkence etmişlerdir. Bu süre boyunca onun avukatı ve ailesiyle iletişim kurması engellenmiştir. Aktivistin kardeşi Ali Rıza Metinpur da, kendisine yönelik baskıların bir devamı olarak 28 Ağustos 2008 tarihinde gözaltına alınmıştı.

Tahran Üniversitesi felsefe bölümü mezunu ve haftalık yayınlanan "Yarpaq" (Azerbaycan Türkçesi’nde: Yaprak) ile "Moc-e Bidari" (Farsça: Uyanış Dalgası) dergilerinin yazı işleri topluluğu üyesi, webblog -internet günlüğü- yazarı ve insan hakları savunucusu olan Metinpur, Türkiye'ye yaptığı bir yolculuktan sonra bu suçlamalarla karşılaşmıştır.
Uluslararası Af Örgütü, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Front Line ve Gazetecileri Savunma Birliği kuruluşları daha önce yayınladıkları raporlarda Said Metinpur'u düşünce suçlusu olarak gördüklerini belirterek hiç bir ön şart olmadan bir an önce serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.

Azerbaycanlı Öğrenci Aktivistler Tutuklandı
Tebriz Devrim Mahkemesi tarafından bir yıl kesin ve iki yıl şartlı hapis cezasına çarptırılan Azerbaycanlı öğrenci aktivistler Feraz Zehtab, Aydın Haceyi ve İhsan Necefi, 8 ve 9 Temmuz günlerinde tutuklanarak hapis cezalarını çekmek üzere Tebriz Hapishanesine gönderilmiştir.

9 Şubat 2009'da "Azoh" (Azerbaycan öğrenci hareketi) adlı webblogun yazarlığıyla ilgili Tebriz Devrim Mahkemesi 1. Şubesinde Hakim Hemler tarafından yargılanan Tebriz Üniversitesi öğrencileri Seccad Radmehr, Feraz Zehtab, Aydın Haceyi, Amir Merdani, İhsan Necefi ve Malek Eşter İsfahan Üniversitesi öğrencisi Mecid Makudi "sistem aleyhine propaganda" ve "milli güvenlik aleyhine faaliyet eden kuruluşa üyelik" suçlamalarıyla, daha sonra Temyiz Mahkemesi tarafından da onaylanan bir yıl kesin ve iki yıl şartlı hapis cezasına çarptırılmışlardı.

Adı geçen aktivistler 2008 yılının yaz aylarında Tebriz’ın istihbarat görevlileri tarafından gözaltına alınmış ve yaklaşık üç ay boyunca işkence altında gözaltında tutulup teminat karşılığında serbest bırakılmışlardı.

Uzun süren gözaltı dönemleri ve yeni gözaltılar
Meşkinşehr (Hıyav) şehrinde, Azerbaycanlı kültürel aktivist ve üniversite öğrencisi Cafer Agamohammedi, 21 Temmuz'da öğrenci evinde güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınmıştır. Aktiviste şu ana kadar ailesi ve yakınlarıyla iletişim kurma izni verilmemiştir. görevliler, aktivisti gözaltına aldıkları sırada evini arayarak kitaplarına, not defterlerine ve diğer kişisel eşyalarına el koymuşlardır.

Yerel kaynakların ifadelerine göre adı geçen aktivistin gözaltına alınmasının, Haziran ayının sonlarında Meşkinşehr'de Azerbaycanlıların anadil ve kültürel haklarıyla ilgili yayılan ve eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin Azerbaycanlılarla ilgili fıkra anlatırken görüntülendiği videonun kınandığı bildirilerden kaynaklanmasına ihtimal verilmektedir.

Yazar ve Türkçe öğretmeni Hasan Abdullahi (Ümidoğlu) 13 Temmuz günü Tebriz'deki evinde emniyet memurları tarafından gözaltına alınarak, İstihbarat Bakanlığı gözaltı merkezine ve daha sonra Tebriz Hapishanesine nakledilmiştir. Adı geçen aktivistin yakınlarının ifadelerine göre şu ana kadar, gözaltına alınma nedeniyle ilgili bilgi alınamamıştır. Güvenlik güçleri, aktivisti gözaltına aldıkları sırada evini arayarak bazı kitaplarına ve yazılarına el koymuşlardır.

9 Haziran'da Tahran'ın İslamşehr bölgesinde gözaltına alınan Azerbaycanlı kültürel aktivist Mahmud Ocaklı, 19 Temmuz'da ailesiyle görüşebilmiştir. Yakınlarının açıklamalarına göre Ocaklı'nın dosyasından sorumlu olan hakim, kendisini 50 bin dolar teminat karşılığında serbest bırakma kararı vermiş, ancak ailesi ve yakınları henüz bu miktarı temin edip mahkemeye ödeyememişlerdir.

Serbest Bırakılanlar
9 Haziran'da Mahmud Ocaklı'yla birlikte gözaltına alınarak Evin Hapishanesine nakledilen Azerbaycanlı kültürel aktivist Behnam Şeyhi, 55 gün gözaltında tutulduktan sonra 3 Ağustos günü 50 bin dolar teminat karşılığında serbest bırakılmıştır.

Şeyhi gözaltı döneminin neredeyse tamamını Evin Hapishanesi'nin 209. bölümünde fiziksel ve psikolojik baskılar altında geçirmiş ve kötü muameleyi protesto etmek için girdiği 15 günlük açlık grevi sonucunda böbrek rahatsızlığına yakalanarak 2 gün boyunca hastanede tutulmuştur.

Adı geçen aktivistler, İslamşehr mahallelerinde, Cumhurbaşkanı adayı Musevi'nin propaganda çalışmalarının yer aldığı duvarlara Farsça "Azerbaycanlıların Talebi: Anayasanın 15. ve 19 maddelerinin uygulanmasıdır" sloganını yazmaları ve aynı sloganı kağıt paralara basmalarıyla ilgili olarak gözaltına alınmışlardı.

Meşkinşehr (Hıyav) şehrinde 31 Mayıs günü İstihbarat Bakanlığı görevlileri tarafından gözaltına alınarak Erdebil Hapishanesine nakledilen Azerbaycanlı kültürel aktivistler İlgar Müezzinzade, Mansur Seyfi ve Ferdin Nobaht, teminat karşılığında serbest bırakılmışlardır.

İlgar Müezzinzade 23, Ferdin Nobaht ve Mansur Seyfi ise 38 gün gözaltında tutulduktan sonra 8 Temmuz günü kişi başı 30 bin dolar teminat karşılığında serbest kalmış ve suçlamaları "sistem aleyhine propaganda yapmak" olarak belirtilmiştir.

Yerel kaynakların ifadelerine göre bu aktivistler, Haziran ayının sonlarında Meşkinşehr'de Azerbaycanlıların anadil ve kültürel haklarından bahsedilen ve eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin Azerbaycanlılarla ilgili fıkra anlatırken görüntülendiği videonun kınandığı bildirilerin dağıtımından sonra gözaltına alınmışlardır.

16 Haziran günü, tutuklanan Azerbaycanlı gazeteci ve insan hakları savunucusu Said Metinpur'un serbest bırakılması için düzenlenen dua toplantısıyla ilgili olarak gözaltına alınarak Zenjan şehrindeki İstihbarat Bakanlığı gözaltı merkezine nakledilen Azerbaycanlı kültürel aktivistler Rıza Abbasi, Ahmed Medadi ve Mühendis Rauf Taheri, 12 gün boyunca gözaltında tutulduktan sonra 20 bin dolar kefalet karşılığında serbest bırakılmışlardır.

Bundan önce Zenjan şehrindeki İstihbarat Bakanlığı memurları, Said Metinpur'un anne ve babasını çağırarak, hiç bir Azerbaycanlı aktivisti evlerine almamaları, aksi takdirde Evin Hapishanesindeki oğullarına kötü davranılacağı yönünde tehdit etmişlerdir.

Aynı gün Zenjan şehrindeki kültürel aktivistlerden Tevekkül Ganilu, şehrin İstihbarat Bakanlığı ofisinde birkaç saat boyunca sorgulanarak serbest bırakılmıştır. Memurlar Ganilu'ya, Said Metinpur için dua toplantısı düzenlenmesinin kanunlara aykırı olduğunu söylemişlerdir. Güvenlik memurları ayrıca, Zenjan'daki bir çok Azerbaycanlı kültürel aktivisti telefonla arayarak kendilerine söz konusu toplantıya katılmamalarını, aksi takdirde topluca gözaltına alınacaklarını söyleyerek tehdit etmişlerdir.

Alevi Tutuklu Yunis Agayan'ın İdam Haberi Tekzip Edildi
Urmiye Hapishanesindeki Azerbaycanlı Alevi (Ehl-i Hakk) tutuklu Yunis Agayan'ın ailesi ve yakınları, internette yayılan idam haberini tekzip etmişlerdir.

Yakınlarının ifadelerine göre Yunis Agayan, memurlar tarafından tartışma çıktığı gerekçesiyle hücreye hapsedilmiş ve burda beş gün boyunca psikolojik işkenceler altında tutulduktan sonra, hapishanenin genel bölümüne nakledilmiştir.

Yunis Agayan, Mehdi Kasımzade, Sehend Ali Mehemmedi, Bahşali Mehemmedi ve İbadullah Kasımzade, Ehl-i Hakk (Alevi) inancının Ateşbeyli tarikatına mensup olup, Batı Azerbaycan eyaletinin Koşaçay (Miyandoab) eyaletinde 4 yıl önce güvenlik güçleriyle Alevi köylüler arasında çıkan çatışmada tutuklanmışlardı. Mahkemede idam cezasına çarptırılan Azerbaycanlı Alevilerin üçünün cezası, temyiz mahkemesinin kararıyla Yezd Hapishanesi’nde 13 yıl hapis cezasına dönüştürülmüş, ancak Mehdi Kasımzade ve Yunis Agayan'ın idam cezaları kaldırılmamıştı. 27 yaşındaki Alevi mahpus Mehdi Kasımzade 28 Şubat 2009 sabahı idam edilmiştir, halen Urmiye Hapishanesi’nde tutuklu bulunan Yunis Agayan'ın idam hükmünün ne zaman infaz edileceği ise bilinmemektedir.

Uluslararası Af Örgütü, 27 Nisan Pazartesi günü yayınladığı acil eylem çağrısında Yunis Agayan'ın durumuyla ilgili endişelerini bildirerek idam hükmünün kaldırılması çağrısında bulunmıştur.

Yıllık Babek Kalesi Toplantısına Katılımın Engellenmesi
İran güvenlik güçleri, Babek Kalesi toplantısı öncesinde, 2-3 Temmuz günleri Babek Kalesi ve Keleyber kasabası civarında toplanmayı yasakladığını duyurmuştur. Bu yasağın nedeni, bölgede Devrim Muhafızları'nın (Sepah Pasdaran) askeri manevra yapmayı planlaması olarak gösterilmiştir. İran Devrim Muhafızları ayrıca Eher şehri ve Keleyber kasabasında bildiriler yayarak halka, bu günlerde Babek Kalesi'ne gitmekten uzak durmaları çağrısında bulunmuşlardır.

Azerbaycanlılar her yıl, Azerbaycan milli kahramanı Babek Hürremdin'in doğum yıl dönümü olan 2-3 Temmuz günlerinde, İran'ın kuzeybatısındaki Keleyber kasabasında bulunan Bezz -Babek- Kalesinde bir araya gelerek kültürel anma toplantıları gerçekleştirmektedirler. Ancak İran devleti, 2005 yılından beri bu kültürel toplantıların yapılmasını engellemekte ve bir hafta öncesinden bu tarihi kaleye giden yolları kapatarak bölgede askeri manevralar yapmaktadır.

Bir Kadın Tebriz'de Recm Edilme Tehlikesiyle Karşı Karşıya
Sakine Mohammadi (Aştiyani) adlı Azerbaycanlı kadın, Tebriz şehrinde recm (taşlanarak öldürülme) cezasına çarptırılmıştır. O, dört yıldan beri "zina" suçlamasıyla Tebriz Hapishanesi'nde tutulmaktadır.

Avukat Muhammed Mustafavi'nin Azerbaycan Cumhuriyetinden yayın yapan "Azadlıq" radyosuyla yaptığı röportajda verdiği bilgilere göre "Aştiyani, daha önce aynı suçlamayla 100 kırbaç cezasına çarptırılmıştır. Ancak bu cezanın uygulanmasından sonra eşinin bilinmeyen bir şekilde öldürülmesi üzerine tekrar yargılanmıştır. O mahkemede, başka erkeklerle ilişki kurarak zina yaptığını 'itiraf etmeye' zorlanmıştır, ancak kendisi mahkeme önünde bu itirafını defalarca tekzip etmiş ve bunu söylemeye mecbur edildiğini açıklamıştır. Davaya beş hakimden oluşan bir heyet bakmış ve hakimlerden ikisi beraat, üçü ise recm cezası verilmesine karar vermiştir."

Avukat, hakimlerden ikisinin beraat kararı vermesini, daha önce 100 kırbaç cezası uygulanmasını ve diğer faktörleri göz önünde tutarak karara itiraz etmiş ve temyiz başvurusunda bulunulmuştur. Bu yılın Haziran ayında İran'da recm ve el kesme gibi cezalara son verilmesi gündeme gelmiş, ancak bu maddeler anayasadan kaldırılmamıştı.

Devamını oku...

16 Ağustos 2009 Pazar

"Said Metinpur'un Sağlık Durumu Ağır"

Güney Sesi: İran'da Temmuz ayında tutuklanarak 8 yıllık hapis cezasını çekmek üzere Evin Hapishanesine nakledilen Azerbaycanlı insan hakları savunucusu Said Metinpur'un sağlık durumu ağır. İran'da Azerbaycanlı Siyasi Tutukluları Savunma Birliği (ADAPP) sözcüğü Vahid Karabağlı'nın açıklamalarına göre onun tedavi başvurularına cevap verilmiyor. VOA Radyosunun Azerbaycan bölümünün V. Karabağlı'yla yaptığı röportaj aşağıdadır:

VOA: Sizdeki bilgilere göre Said Metinpur'un sağlık durumu nasıl? Genel olarak onla iletişim kurma imkanınız var mı?

- Said Metinpur'un sağlık durumu şu anda ağır. Çünkü o daha önceki gözaltı döneminde ağır işkenceler altında sorgulanmıştı. Açıklamalara göre şu anda tutulduğu yerin koşulları sağlıklı değil, 10 kişilik koğuşta 30 kişi tutuluyor. Metinpur'un cezaevine nakledildiği sırada da bazı sağlık sorunları vardı. Şu anda tedavi görmesine izin veirlmiyor. Ailesi tedavi başvurularına yanıt verilmediğini söylüyor. Bu yüzden şu anda baş ve bel ağrıları, baş dönmeleri var. Ailesi başka bir şehirde yaşadığı için görüşmeleri zor, ancak haftada bir kaç kez telefonla konuşabiliyorlar.

VOA: Said Metinpur'un tutuklanma nedeni nedir?

- Said Metinpur 2007 yılının Mayıs ayında tutuklanmıştı. Dokuz aylık gözaltı süresinin yedi ayını tecritte (hücrede) geçirdiği için ailesiyle iletişim kuramıyordu. Hatta ailesi onun nerde tutulduğunu ve hangi suçlamaların yöneltildiğini de bilmiyordu. Şu anda ise "milli güvenliği bozmak", "sistem aleyhine propaganda" ve "yabancı ülkelerle iletişim kurmak" suçlamalarıyla tutuklu bulunuyor. Ona, "İran'da kadife devrim yapmaya çalıştıkları" iddiasıyla 8 yıl hapis cezası verildi. Ancak Metinpur'un çalışmaları hiç bir zaman siyasi olmamıştı, o her zaman İran'daki Azerbaycanlıların insan hakları ve anadilde eğitim hakkının önemini vurgulardı. Bunlar ise devleti korkutuyordu.

VOA: Said Metinpur'un avukatının da tutuklandığı söyleniyor. Şu anda onu kim savunuyor?

- Doğrudur, Metinpur 8 yıl hapis cezasına itiraz ederek temyiz başvurusunda bulunmuştu. Cezanın onaylanmasının ardından avukat Muhammed Ali Dadkhah'ı seçim sonrası protestolarla ilgili olarak tutukladılar. Sonuçta Metinpur avukatsız kalarak mahkemeye çağrıldı ve tutuklandı. Şu anda ailesi başka bir avukatla görüşüyor. Avukat daha çok onun sağlık durumunun ağır olması ve tedavi başvurularıyla ilgileniyor.

http://www.voanews.com/azerbaijani/2009-08-15-voa6.cfm

Devamını oku...

6 Ağustos 2009 Perşembe

Evin Hapishanesindeki Said Metinpur'un Sağlık Durumu Kötüleşiyor

Güney Sesi: Yerel kaynaklardan alınan raporlara göre İran'da tutuklanan Azerbaycanlı gazeteci ve insan hakları savunucusu Said Metinpur'un sağlık durumuyla ilgili endişeler artıyor.
Mide kanaması geçiren, sindirim sistemi, bel ağrıları, baş dönmesi ve kalp rahatsızlıkları olan gazetecinin cezaevinde tedavi gormesine izin verilmediği ve hapishanede sağlıksız bir ortamda tutulduğu bildiriliyor.

11 Temmuz günü Tahran Devrim Mahkemesinin 15. Şubesine çağrılarak burada tutuklanan ve hapishaneye nakledilen Metinpur'un, tutuklandığı günden beri ailesiyle ve avukatıyla görüşmesine izin verilmiyor.

Tahran Üniversitesi felsefe bölümü mezunu olan Metinpur, internet siteleri, dergi ve gazetelerde yayınlanan makaleleri ve insan hakları faaliyetleri nedeniyle 25 Mayıs 2007 tarihinde gözaltına alınarak 9 aydan uzun süre boyunca, mahkemeye çıkarılmadan ve suçlamaları belirtilmeden gözaltında tutulmuş, daha sonra 500 milyon tomen (yaklaşık 600 bin dolar) teminat karşılığında serbest bırakılmıştı. Bu sürenin ilk 7 ayını hücrede, son iki ayını ise Evin Hapishanesi'nin 4 kişilik koğuşunda geçiren gazetecinin sağlık sorunlarının bu dönemde başladığı biliniyor.

9 Haziran 2008'de avukatının katılmadığı kapalı celsede "yabancılarla iletişim kurmak" (casusluk) ve "sistem aleyhine propaganda yapmak" suçlamalarıyla yargılanan Metinpur, toplam 8 yıl hapis cezasına çarptırılmış ve bu ceza Tahran Temyiz Mahkemesi tarafından da onaylanmıştı.

Said Metinpur'un serbest bırakılması için yakınları ve Azerbaycanlı aktivistler tarafından verilen çabalar ise güvenlik memurları tarafından bastırılıyor. Son olarak 16 Temmuz'da ailesinin evinde yapılacak olan dua toplantısından önce üç aktivist istihbarat bakanlığı memurları tarafından gözaltına alınmışlardı.

Devamını oku...