İran'da kadınlar iktidarın bütün baskılarına rağmen eşitlik kavgalarını sürdürüyor. Şehnaz Gulami de bu kavganın içinde. İran'da yaygın olan web blog üzerinden gazetecilik yapıyor. Kadın sorunlarının yanı sıra kimlik mücadelesi de veriyor. İran Azerilerinin yaşadığı engellemeleri, cinayetleri yazıyor ve hesap soruyor...Gulami şimdi nedensiz ve sorgusuz hapiste. Türkiye'deki İranlılar onun serbest bırakılmasını istiyor.
Şehnaz Gulami, kilometrelerce uzakta genç bir kadının kendisini kurtarmak için nasıl çırpındığını görmüyor. İhtimal, dünyanın bir yerlerinde özgür bırakılması için çabalayanlar, özellikle de kadınlar olduğunu biliyor, ama onlar kim, tanımıyor. Gulami İran Azerisi, kırk beş yaşında bir gazeteci. Kadın.En çok da kadın sorunları ve hakları üzerine yazıyor, Azerilerin İran'da yaşadığı varlık ve kimlik sorunları da konuları arasında. Bu da onu sık sık İran polisiyle karşı karşıya getiriyor. Şimdi yine cezaevinde, açlık grevinde ve avukatının İran Azerbaycanı Siyasi Mahpuslarını Savunma Birliği "ne bildirdiğine göre durumu pek de iç açıcı değil.
Bu röportaj, Şehnaz'ın yukarıdaki durumunu anlatan ve destek isteyen bir mailden doğdu. Maili yollayan kendisini Türkiye'de yaşayan, on sekiz yaşındaki İran Azerbaycanlısı olarak tanıtıyordu. Ayrıca İran Azerbaycanı Siyasi Mahpuslarını Savunma Birliği(ADAPP) üyesiydi. Adını da yazmıştı.Ancak konu röportaj yapmaya gelince tek bir talebi oldu, gizlilik. Ne ismi olacaktı, ne fotoğrafı. Evet,yüz yüze görüşebilirdik, ama gizliliğine sadakat sözüyle. Bütün gizli servisler gibi İran gizli servisinin kollarının da nereye kadar uzanabileceğini kestiremediğim için söz verdim. Sonra anlaşıldı ki onun bu talebinin altında gizli servisten çok ailesinden duyduğu tedirginlik saklı. Ailesi, öğretmen babası ve ev kadını annesi onun adına gizli servisten duydukları korkuyla etrafında bir kalkan örüyor. O bu kalkanı deliyor ama gizli saklı...Onların üzülmesini, daha gerçeği korkmasını hiç istemiyor...Korku öylesine derin ki bugün pek çok aile İran Konsolosluğu'na gitmek istemiyor, sırf bu yüzden sıradan bir işlem bile sürekli erteleniyor.
Tahran'dan Türkiye'ye geldiklerinde beş yaşındaymış. Yolculuk nedeni Irak-İran savaşı sonrası yaşanan siyasi ve ekonomik sıkıntılar ve baskı. Siyasi yapı derken, ailesinin siyasetle bir ilgisi yok, onların Tahran'daki çoğu Azerbaycanlı gibi "asimilasyon"a uğradıklarını düşünüyor. Babasının ailesi çoğu Azeri gibi Sovyet devriminden sonra Bakü'den Tebriz'e göç etmiş, Şah döneminde de Tebriz'den Tahran'a gidilmiş. Devrimden sonra göçenlerin sayısı artmış, Azeri nüfus neredeyse Tahran nüfusunun yarısıyla kendini eşitlemiş. Ancak çoğu onun tanımıyla "Farsize" olmuş, yani Farslaşmış. İran'da "Turk-e her/ eşek-aptal Azeri" fıkralarının çok yaygın olmasının nedeni de bu."Sanki üstlerinden Azeri olmanın yükünü atmak istermiş gibiler" diyor. Bir de sınırla bölünen kentler var, Culfa'nın yarısı İran'da yarısı Azerbaycan'da, Astara'nın hem İran'da hem de Azerbaycan'da toprağı var.Arada Araz nehri sınır olmuş, Araz da ayrılığın sembolü olarak Azerbaycan şiirine sızmış...Babası uzun yıllar İngiltere'de yaşamış, sadece evlenmek için ülkesine dönmüş. Evlenip çocuğu olduktan sonra da bu kez Türkiye'ye doğru yola çıkmış. O liseyi bitirmiş, üniversiteye hazırlanıyor, uluslararası ilişkiler okumak istiyor.
İki üç yılda bir kez İran'a gidiyor, neredeyse bütün akrabaları Tebriz ve Tahran'da. Ona kalsa daha sık gidecekler ama olmuyor. Akrabaları da pek sık gelemiyor, biraz gündelik hayatın çelme takması, en çok da parasızlık yüzünden...Önümüzdeki ay teyzesinin geleceğini umuyor...
Şehnaz, Tutuklu bir gazeteci...
Şehnaz Gulami İranlı bir gazeteci. Kimliğinin iki parçası İran yönetimiyle onu karşı karşıya getiriyor, kadınlığı ve Azeriliği. İkisi için de kavga veren Gulami şimdi cezaevinde. Suçu henüz belli değil, ihtimal milli güvenlik aleyhine çalışmaktan yargılanacak...İranlı kadınlar dünyanın dikkatini Gulami'ye çekmeye çalışıyor...
-İran'la bağınızı bu kadar diri tutan ne?
Oradan hiç kopamam,bu mümkün değil.Gerçi orada akrabalarım bana "Türkiyeli" gözüyle bakıyorlar ama İran siyasetine dair bilgim olduğunu,olayları takip ettiğimi görünce şaşıyorlar.Tabii Türkiye'deki meseleleri de takip ediyorum ama İran Azerbaycanlısı gözüyle...
-O gözle Türkiye nasıl görünüyor?
En son hatırladığım, televizyonda Humeyni'yi seviyorum diyen iki kız.Sözleri beni çok acıtmıştı.Sonra da arkadaşlarım bana Humeyni kim, ne yaptı, diye sormuşlardı. Ben de Humeyni'nin dışarıdan İran devrimine nasıl yön verdiğini, bu devrimin sonra nasıl hayal kırıklığına dönüştüğünü anlattım, elimden geldiğinice...İran'ın yakın tarihi karanlık ve acı verici olaylarla dolu, belki Türkiye'nin tarihinden daha acı verici.
Türkiye tarihi denilince aklına gelen 68 olayları, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamları, cezaevleri, işkenceler...Türklerin bu tarihi göremediklerini düşünüyor ama ona göre yine de İran'da bu şiddetin birkaç katı yaşandı, yaşanıyor.
Türkiye'de acı acı da olsa gülümseten durumlar da yok değil, tabii bu durumlar da İran'la ilgili.
-Ahmedinejad'ın son Türkiye ziyaretinde, Türkiyeli hayranlarını görüp üzülmüştüm gerçekten. Galiba biz Azeriler Türkiye'ye çok anlam yüklüyoruz, çok büyük beklentilerimiz var...Savaşta her evden bir cenaze çıktı derler ya da devrimde.Peki,neden Türkiye İran olmayacak sloganları atılıyor? Kendimi bildim bileli hep bunları öğrenmeye çalıştım, televizyonlardan,gazetelerden. Bunlar İranlı bir genç kız için uzak kalınamayacak konular...
Farsça,Türkçe,İngilizce, bir de Azerbaycan Türkçesi biliyor. Ailesi Farsçada kullanıldığı şekliyle Arap alfabesini de öğretmiş.
-Kendinizi en iyi hangi dilde ifade edebiliyorsunuz?
-Kesinlikle Türkçe.
Konu dile gelince, televizyona da kayıyor. Son günlerin konularından Türk dizilerinin Arap ülkelerinde izlenmesinin, İran'da çok daha yaygın olduğunu söylüyor, üstelik yasak olmasına rağmen. Farslar Türkiye Türkçesini anlayamıyor, bu yüzden izleyicinin çoğu Azeri. Farslar dizi ve filmleri izlerken Azeriler en koyu siyasi tartışma programlarını bile kaçırmıyor. Bu sayede Ahmedinejad'ın Türkiye ziyaretinde anneannesi "Bu Türkiyeliler niye böyle yaptılar, bizimkilerden beterler" diyor.
-Ahmedinejad'a sıcak bakanlar sadece Türkiye'de değil, Avrupa solunda bile anti emperyalist bir tavrı olduğunu düşünerek kavgalarının bir parçası görenler var. Sizce neden?
-Haklısınız, benim de bildiğim kadarıyla Avrupa solcularıyla da arası iyi, ama Türkiye farklı. Türkiye bizim komşumuz, bizim yaşadığımız acılara Avrupalılardan daha yakından şahit olmuş bir ülke. Yine de sanırım Türkiye'de Avrupa'dakinden çok daha fazla seviliyor.
-Tek neden din mi?
-Hayır, sanmıyorum. İki ülke arasında dini açıdan büyük farklar var. Anti emperyalist görünmesi olabilir.Görünmesi diyorum, çünkü İran'da halk buna da inanmıyor.Ortada bir danışıklı dövüş var, altında ne yattığını bilmem mümkün değil ama sadece herşeyin göründüğü kadar net olmadığını anlatmaya çalışıyorum.İran'da çoğunluk Ahmedinejad'ın Gazze'de ve Irak'ta ölen masum ve Müslüman sivilleri göründüğü kadar umursamadığını düşünüyor. 19-20 yaşlarındaki İranlı gençlere kıyan nasıl Gazzeli insanlar için üzülebilir? Vicdan her yerde vicdan, şefkat herkese şefkat, öyle değil mi?
-Biraz önce, Türkiye bizim komşumuz dediniz, oysa kendinizi en iyi ifade ettiğiniz dil Türkçe. İki ülke arasında bilinç ve kimlik yarılması yaşadığınızı hissediyor musunuz?
-Hayır, tam tersine çok büyük bir zenginlik hissediyorum çünkü iki ülkenin kültürünü, toplum yapısını, siyasetini karşılaştırma imkanım oluyor. Bu çok büyük bir imkan, insan birçok şeyi daha iyi görüyor.
Türkiye'deki İranlılarla pek görüşmüyor, o da ailesi de.Bunun nedeni iki tarafın baştan aşağı birbirinden farklı olabilmesi.Türkiye'dekilerin çoğu Şah yanlısı, Azeriler onlara antipatiyle yaklaşıyor. Bu farkı yaratan da İran'ın "çok tabakalı" bir ülke olması."Türkiye'de de var bu ama İran'da daha yüksek. Elbette ortak noktalar da bulunuyor ama yeterliler mi? Hayır,asla!"
ÇOK CESUR BİR KADIN...
Onunla beni bir araya getiren Şehnaz Gulami'yle bir akrabalığı yok, ilgisi İran Azerbaycanı Siyasi Mahpuslarını Savunma Birliği üyeliğinden kaynaklanıyor. Ama çırpınmaları gösteriyor ki bu akrabalıktan çok daha güçlü ve sıkı bir bağ. Gulami'nin avukatıyla son yaptıkları konuşma umutsuzluğa sürüklese de vazgeçmiyor. Şehnaz'ın açlık grevi yapmasını, bırakmasını yakından izliyor, sağlık yardımının olmadığını, ısınması için bir battaniyeden fazlasının verilmediğini..."En kötüsü" diyor "durumunun belirsiz tutulması,bu ruhi bir işkence gibi."Üstelik neyle suçlandığı da bilinmiyor, ihtimal Şehnaz da bilmiyor...
-Ne olabilir peki?
-Milli güvenlik aleyhine çalışmak.İran'da bütün siyasilere ve düşüncesini dillerinderenlere hemen "dine,Allah'a ya da dini lidere hakaret" suçlaması yapılır.
-En kolay,en ucuz, en bildik yol yani...
-Evet.
Peki Şehnaz Gulami kim? "Çok cesur bir kadın" diye yanıtlamaya başlıyor, "o kadar cesur ki bu yüzden şimdiye kadar iki kez hapis yattı." Şehnaz'ın ilk hapse girdiği tarih, devrimden hemen sonrası, binlerce insanın bir çırpıda toplanıp hapsedildiği sıralarda o da kendini cezaevinde buluyor.
-İkincisi?
-2007'de, bir yıl önce yapılan protesto gösterilerinin yıldönümünde, devletin gösterileri şiddet kullanarak bastırmasını eleştirmişti, bu yüzden altı ay tutuklandı ama serbest kaldıktan sonra da çalışmalarına hiç ara vermedi.
-Hani gazetede yazıyordu?
-Gazetede yazmıyor, çünkü bütün gazeteler devlet kontrölünde.Gulami, İran'da yaygın olan bir web blog yazarıydı, Azerwomen'de yazıyordu.
Anlattıklarına göre, İran'da web bloglar Türkiye'deki gibi siyasetten arınmış, kişisel gösteri alanları değil. Özgür gazeteciliğin zemini olarak görülüyor. İran hükümeti de kıyasıya bir blog savaşı yürütüyor, kapatıyor, yazarlarını da cezalandırıyor. "Eşitlik İçin 1 Milyon İmza adlı site peş peşe yedi sekiz kez sansürlendi" diyor.
Şehnaz bir kez evlenmiş, kocası ölünce kızı Aynaz'ı tek başına büyütmüş. O şimdi dokuz yaşında ve anneannesiyle kalıyor. Geceleri uykuları annesine dair gördüğü karabasanlarla bölünüyor. Anneannesi ise kendisine bakamayacak kadar yaşlı ve hasta. Kızının bile sadece ismini hatırlıyor. Şehnaz'ın iki de kardeşi var, ama ikisi de korkuyor, Şehnaz'a da avukatına da yaklaşmıyor. "Yani Şehnaz Hanım, biraz kimsesiz biri" diyor.
-Şehnaz hangi konularda yazıyor?
-Daha çok kadın hakları konusunda yazıyor, boşanmakta hukuki zorluk çeken, çocuklarından ayrı kalan ya da uyuşturucu bağımlısı, seks işçiliği yapan kadınlar...Ne yazık ki bu kadınların sayısı İran'da giderek artıyor...
-Azerbaycanlıların sorunları?...
-Bu konuda da çok duyarlı.Geçen aylarda anadilde eğitim hakkıyla ilgili çalışmalar yaptığı için tutuklanan, sonra da işkence edilmiş cesedi Tebriz gölüne atılan 26 yaşındaki bir gençle ilgili röportaj vermişti Avrupa basınına. Son yazısında ise muhalifliğiyle bilinen, 24 Ekim'de şüpheli bir trafik kazasında ölen Azerbaycanlı mühendis Gulamrıza Emani hakkında yazmıştı. Bu olayın aydınlatılmasını istemişti. Tutuklanmasının nedeninin de bu olduğu sanılıyor.
İlk kez Cinayete tanık oldum!
Şehnaz Gulami'nin Almanya'dan yayın yapan Radio Beraberi'ye 2 Haziran 2008 tarihinde "araba kazası"nda öldürülen 21 yaşındaki Kadir Sadigi'yle ilgili söylediklerinden bir bölüm: "Güvenlik görevlileri, Semend markalı (İran emniyet güçlerinin kullandığı araba markası) arabayla şiddetle çarpması soncu üç arkadaşımız motordan düştü, Kadir Sadigi başının betona çarpması sonucu olay anında öldü. Bir arkadaşımız ise şu anda hastanede, komada ve felç riski var. Ne ailesine ne de gazeteci olarak bizim yanına girmemize izin verildi. Bu üç kişinin aileleriyle görüştük. Kadir Sadigi'nin annesi ve kardeşi doğal olarak çok üzgündü. Annesi bize 21 yıl boyunca büyüttüğü, geleceğini görmek istediği oğlunu toplumsal ve siyasi güvensizliklerden dolayı yitirdiğini söyledi. Kadir Sadigi bir aktivistti ve bizimle aynı mahallede yaşıyordu, yakın dostlarımızdandı. Sonuçta bu, hepimiz için dayanılmaz ve tahammül edilemez bir hadise. Ayrıca ben hayatımda ilk defa bir cinayete böyle tanık oldum. O cadde, Sadigi'nin öldürülme biçimi, yerdeki kanları, insanların toplanması...İnanın o günden sonra psikolojik olarak rahatsızlandım.Dün yeniden Sadigi'nin evine gittim, annesi önceden bir kalp krizi geçirmişti, oğlunun acısına dayanamayıp bir kez daha geçirdi. Kız kardeşi üzüntüden bayıldı...Yani nasıl olur, insan taş değil, robot değil, bu inanılmaz, çok üzücü..."