1 Nisan 2009 Çarşamba

İran'da Azerbaycanlı Siyasi Mahpusları Savunma Birliği Başkanı Kanada Parlamentosunda Konuşma Yaptı

Güney Sesi: 24 Mart 2009 günü Kanada Parlamentosunda Dışişleri ve Uluslararası İlişkiler Birliği tarafından İran'da İnsan Hakları konulu bir panel düzenlendi.

Panele, İran'da Azerbaycanlı Siyasi Mahpusları Savunma Birliği başkanı Fahte Zamani ve insan hakları savunucusu Ahmet Batebi konuşmacı olarak katıldılar.
Fahte Zamani, konuşmasında İran'da Azerbaycanlıların ve diğer Fars olmayan milletlerin uğradığı insan hakları ihlallerine değinerek, milletvekillerinin sorularını cevapladı. Bu toplantı 27 Mart 2009 Pazartesi günü Kanada parlamentosu konuşmaları ve siyasi oturumlarını yayınlayan CPAC kanalından Kanada'nın bütün eyaletlerinde yayınlandı.

İran'da Azerbaycanlı Siyasi Mahpusları Savunma Birliği Başkanı Fahte Zamani'nin Kanada Parlamentosundaki Konuşma Metni:


Sayın milletvekilleri ve parlamento üyeleri,

Kanada'daki birçok genç yaz tatiline hazırlanırken, İran'da 17 yaşındaki Azerbaycanlı Muhammed Rıza Avazpur, 15 aylık hapis cezasını çekmeye başlayacak. Bu genç aktivist, 13 yaşından itibaren, anadilini yaşatmak için yaptığı şiddet içermeyen çalışmalar nedeniyle defalarca gözaltına alınıp işkence gördü.

Öğrenci aktivistler Hüseyin Hüseyni, Esger Ekberzade, Erdeşir Kerimi, Behruz Alizade ve gazeteci Rehim Gulami, 2 Şubat 2009 tarihinde İran İnkılap Mahkemesi tarafından 5 yıl hapis cezasına çarptırıldılar.

Kültürel ve dil hakları üzerine çalışmaları olan bu aktivistler "milli güvenliği bozmak amacıyla kanunsuz teşkilatlara üyelik" suçlamasıyla kapalı ve avukatsız olarak görülen mahkemede yargılandılar.

Bu aktivistler evlerinden çok uzakta, ülkenin dört bir yanındaki tehlikeli hapishanelere götürülecekler. Bu sürgün onların aileleri tarafından ziyaret edilmelerini, sağlık durumlarıyla ilgili bilgi alışverişini engelleyecek ve dış dünyayla bütün bağlantıları kopacak. Belki onların ailelerinin şanslı olduğunu söylemek şaşırtıcı olacak, ama en azından sevdiklerinin kaldıkları yerleri biliyor olacaklar. 11 Haziran 2008 tarihinde, bir ailenin başına gelebilecek en kötü durum yaşandı. Ferhad Mohseni adlı aktivistin İran istihbarat ve güvenlik memurları tarafından gözaltına alınmasından 20 gün sonra, işkence edilmiş cesedi ailesine teslim edildi. O 25 yaşındaydı.

İran'ın devam eden uranyum zenginleştirme programı uluslararası dikkati üstüne çekerken, ülkedeki insan hakları durumu gittikçe kötüleşiyor. Kadın hakları savunucularının,öğrencilerin, gazeteci ve yazarların faaliyetleri dünyada bilinirken ne yazık ki aynı şeyi Fars olmayan etnik toplulukların hareketleriyle ilgili söylemek mümkün değil.

Azerbaycanlılar ve İran'ın diğer Fars olmayan etnik toplulukları, İran'ın görünmez nüfusunu oluşturmaktadırlar. 80 yıldan uzun süredir, İran'ın bütün Fars olmayan toplulukları ciddi insan hakları ihlallerinin kurbanları oldular. Onlar hem Şah Pehlevi, hem de İslam Cumhuriyeti hükümetleri döneminde ırksal ayrımcılığa ve asimilasyona maruz kalarak anadil ve kültürlerinin bastırılmasına tanık oldular.

Bir İran Azerbaycanlısı olarak özellikle bu toplulukla ilgili konuşmak üzere burdayım. Bu topluluk, nüfus olarak çoğunluk sayılsa da, iktidarda güç sahibi olmak açısında her zaman azınlık durumunda tutulmuşlardır.

Ben çocukluğumdan itibaren mensubu olduğum etnik topluluğa karşı yapılan ırksal ayrımcılığın tanığı oldum. Okula giderken, anadilim olan Azerbaycan Türkçesinde konuşmama izin verilmemekteydi. Hayatımda hiçbir zaman anadilimde yazılmış kitaplar görüp okuyamadım. İran'ın resmi dili olarak Farsça bize dayatılırken anadilimde okuyup yazmayı, tarihimi ve kültürümü öğrenmem engellendi. Bütün İranlıların ortak kimliği olarak Fars dilini, Fars tarihini ve Fars kültürünü öğrenmeye mecbur edildik. Mensubu olduğum etnik topluluğun radyolarda, televizyon kanallarında ve ulusal basında sürekli açıkça hakarete maruz kalıp aşağılandığını gördüm. Şu anda bile benim halkım zekası yetersiz, insanlıktan uzak "hamamböcekleri" olarak tasvir edilebiliyorlar.

Irksal ayrımcılık İran'da hala bizimle. Ülkede Farsça dışında bütün dillerin kullanımı engelleniyor, başta Türkler (Azerbaycanlılar) ve Sami kökenliler (Arap ve Yahudiler) olmak üzere Fars olmayan milletler aşağılanıyorlar. İran'ın rejimleri ülkedeki Azerbaycanlıların insan haklarına karşı en büyük tehdit oldular. Hükumetin yurtiçindeki baskısının yanında, Azerbaycanlıların mücadelesi uluslararası toplum tarafından da görmezden geliniyor ve Farsça yayın yapan Avrupa kanalları dahil Batı medyasında yok sayılıyor. İranlı insan hakları savunucuları bile, ülkedeki insan hakları ihlallerinden bahsederken çoğu zaman Azerbaycanlıların ve diğer etnik toplulukların durumunu dile getirmiyorlar.

Yaklaşık üç yıl önce, İran Azerbaycanındaki geniş tutuklamalardan haberdar olduğumda ve insan hakları kuruluşlarının Azerbaycanlıların durumuna karşı ilgisizliğini farkettiğimde, bu konuyla ilgilenmem gerektiğini farkettim.

Bu arada İran Azerbaycanlıların son yüzyılda maruz kaldıkları şiddetli baskı ve asimilasyonun etkilerini açık şekilde gördüm. Ben ve Azerbaycanlıların uğradıkları insan hakları ihlalleriyle ilgili konuşan diğer insanlar sürekli işbirlikçi ve ayrılıkçılar olarak tanıtıldık ve birçok tehditle karşı karşıya kaldık, sadece büyük Fars siyasi toplulukları tarafından değil, azınlık topluluklarının asimile olup Farslaşmış üyeleri tarafından da...

2006 yılının Mayıs ayındaki Azerbaycan ayaklanmasından beri İran'da Azerbaycanlı aktivistler şiddetli baskılara maruz kalıyorlar. Birçoğu hapishanelerde, bazıları kayıp, ve biraz önce belirttiğim gibi, bazıları öldürüldüler. Biz ise demokratik siyasi haklara sahip olduğumuz ülkelerde yaşıyor ve bu şansı onlara yardım ederek değerlendirmeye çalışıyoruz. Uluslararası toplumu İran'daki insan hakları durumundan haberdar olmaya ve seslerini duyuramayanlar adına harekete geçmeye çağırıyoruz.

Yakınları tutuklu bulunan veya gözaltında ölen ailelerle konuştuğumda, benden onların düşünce özgürlüğü,demokrasi ve insan hakları için verdikleri mücadeleden bahsetmemi istediler. Ancak Azerbaycanlılar olarak onların mücadelesi aynı zamanda ırksal ayrımcılığa, dil ve kültür haklarının engellenmesine karşı veriliyor. Onların çağrısı, Myanmar'da askeri cunta tarafından gözaltında tutulan ulusal demokrasi birliği lideri Aung San Suu Kyi'nin sözüyle özetlenebilir: "Lütfen özgürlüğümüze ulaşabilmemiz için kendi özgürlüğünüzü kullanın".

Teşekkürler.