Zamani, 23 Nisan 2009 Perşembe günü, konferanstaki "Voices: Everyone affected by racism has a story that should be heard" (Irkçılığa maruz kalmış herkesin anlatacak bir hikayesi vardır) panelinde bir konuşma yaparak Azerbaycanlıların İran'da maruz kaldıkları ırksal ayrımcılıktan bahsetti.
Azerbaycanlı Siyasi Mahpusları Savunma Birliği Başkanının Konuşma Metni:
Ben Fahte Zamani, İran'da Azerbaycanlı Siyasi Tutukluları Savunma Birliği'nin kurucusu ve şimdiki başkanıyım. Üç yıldan beri, İran'da Fars olmayan milletlerin anadili ve kültürel hakları için verdikleri mücadeleye dikkat çekmek amacıyla Kuzey Amerika ve Avrupa'ya birçok yolculuk yaparak çeşitli toplantılarda konuşmalar yaptım. Çalışmalarımı durdurmam için sayısız tehditler almama rağmen, insan hakları ihlallerine maruz kalanları ve onların ailelerini temsil etmek için elimden geleni yapıyorum. Bu insanlar sadece anadillerini kullandıkları veya anadilde eğitim hakkı talep ettikleri için tutuklanıp işkence görüyorlar. Bütün bunlar İran'ın, topluma kadar yayılmış ırkçı sisteminin bir sonucudur.
Ne yazık ki, İran'da büyümüş bir Azerbaycanlı olarak ırkçılığa birçok kez tanık oldum. Bunun bir sonucu olarak ırkçılığa maruz kalan diğer tüm toplulukları anlıyor ve hislerini paylaşıyorum. İran'daki ırkçılığı ve buna karşı çıkanların maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini anlatmak için Durban Konferansında bulunmaktan çok mutluyum. Konuşmama başlamadan önce, burda belirli bir ırkı ya da topluluğu anlatmak için bulunmadığımı açıklamak istiyorum, amacım İran ırkçılığını toplumsal bir sorun olarak tartışmaktır. Bahsettiğim ırkçılık, sadece devlet tarafından değil, İran toplumunun tümü tarafından benimsenmiştir. İran nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan Fars olmayan milletlerin maruz kaldığı bu ayrımcılık, çocukluktan itibaren insanların hayatında etkisini göstermektedir.
Konuşmama İran'da bir Azerbaycanlı olarak yaşadığım deneyimlerden bahsederek başlamak istiyorum. Azerbaycanlıların çoğu gibi, evde anadilimi konuşur ve dilimiz,kültürümüz ve tarihimizle gurur duyan ailemden Azerbaycanlıların İran toplumundaki büyük önemini belirten hikayeler dinleyerek büyürdüm. Bu hikayeler bana güçlü ve değerli bir halkın neslinden geldiğimi hissettirirdi. Bütün bunlar, ilkokula başlayıp ırkçılığı tanımamdan sonra değişti. Bu ırkçılığı sınıf arkadaşlarımdan değil, öğretmenlerimden görmem durumu daha da kötüleştiriyordu. Okulda Farsça konuşmayı öğrenmeye zorlanırdık ve anadilimizi kullanmak büyük bir suç sayılırdı. Tarih kitaplarımızda bütün olaylar, Fars ırkının görkemini gösterecek şekilde saptırılmıştı. Hiçbirimiz anadilimizde yazılmış kitapları okuyamıyorduk ve Fars kültürü bize bütün İranlıların ortak kimliği olarak gösteriliyordu. Azerbaycan Türklerinin İran'ın tarihindeki önemli rolleri görmezden geliniyordu. Birçok yerde, Azerbaycan Türklerinden, Pers medeniyetini yakıp yıkan vahşi barbarlar olarak bahsediliyordu.
Eğitim Bakanlığının müfettişleri sınıflarımıza girerek öğretmenlerin ders içeriklerini birebir takip edip etmediklerini kontrol ederdi. Aksi takdirde işlerini kaybedecek olan öğretmenlerimiz, çoğunlukla Azerbaycanlı olmalarına rağmen, bu düzene uyum sağlamışlardı. Eğitim Bakanlığı, Farsça dışındaki dillerde konuşan çocukların sınıfta dövülerek veya okuldan uzaklaştırılarak cezalandırılmasını onaylıyordu. Farsça dışında bir dilde lavaboya gitmek için izin isteyen öğrenciler bile cezalandırılıyordu. Irkçılık sadece okulla sınırlı değildi, mensubu bulunduğum milletin düzenli olarak radyolarda, televizyon kanallarında ve resmi basın yayın organlarında aşağılandıklarına tanık oluyordum.
Bugün bu durum hala devam ediyor. Azerbaycanlılar radyolarda ve ulusal basında zekası yetersiz,insanlıktan uzak "hamamböcekleri" olarak tasvir ediliyorlar. Fars olmayan milletlerin nüfusunun yoğun olduğu bölgeler ekonomik kalkınması engelleniliyor. Çoğunlukla Azerbaycanlıların yaşadıkları mahallelerdeki esnafın mağaza ve dükkanları için Farsça dışındaki dillerden isim seçmeleri bile engelleniyor, aksi takdirde dükkanlarına zarar veriliyor veya kapatılıyorlar.
İran'ın Fars olmayan milletlerine yönelik ırkçılık sadece ülke sınırları içerisinde bitmiyor. Şahsen İran'ın dışında, Batılılaşmış İranlılar tarafından yapılan birçok ırkçı yoruma tanık oldum. Asıl rahatsız edici olan, bu ırkçı tavrın eğitim seviyesinin yükselmesiyle sona ermemesi. Elitler, profesörler, doktorlar vb. hala kendilerine son derece doğal gelen bu tavrı devam ettiriyorlar. İran'ın siyasi muhalefet grupları da aynı durumdalar. İran'da şimdiki rejime muhalif olan Halkın Mücahidleri grubunun, Irak'taki kampında, Azerbaycanlıların anadillerinde konuşmalarının yasaklandığı bilniiyor.
Birçok insan bu meseleyi, İran'ın nükleer programı ya da genel insan hakları konularının yanında daha önemsiz görüyor. Ancak İran'da Fars olmayan milletlerin maruz kaldığı ırkçılık, en az İran hükümetinin yüzleştiği diğer meseleler kadar ciddiye alınması gereken son derece önemli bir konudur. Fars olmayan milletler İran nüfusunun yarısından fazlasını oluşturdukları için, bu sorun aslında İran toplumunun çoğunluğunun sorunudur.
İran nüfusunun çeyreğinden fazlasını oluştan Azerbaycanlılar, Azerbaycan Cumhuriyetinin nüfusunun yaklaşık üç katıdırlar. Sınırın iki tarafındaki Azerbaycanlılar ortak dili ve kültürü paylaşmaktadırlar, ancak Kuzey Azerbaycan 1991 yılından beri bağımsızlığını kazanıp kültürel olarak gelişirken Güney Azerbaycanlılar 80 yıldan uzun süredir Farslaşmaya zorlanmaktadırlar. İran'da asimilasyona boyun eğmeyen Azerbaycanlılar dışlanmakta ve toplumsal ilerlemeleri engellenmektedir. Ayrımcı düzene karşı sesini yükseltmeye cesaret edenler tutuklanmakta, işkence edilmekte ve hatta öldürülmektedirler.
Bu durum, 2006 yılının Mayıs ayında resmi "İran" gazetesinde yayınlanan ve Fars bir çocuk ile Azerbaycan Türkçesinde konuşan bir hamam böceği arasındaki iletişimsizliği anlatan karikatürler sonucunda açıkca ortaya çıktı. Bu yayına tepki olarak Azerbaycanlı nüfusun yoğun olduğu Tebriz, Urmiye, Erdebil, Zencan, Hoy, Negde (Sulduz) ve diğer birçok şehirde halk sokaklara çıkarak protesto gösterilerine başladı. İran hükümetinin bu protestolara tepkisi sert ve hızlı oldu. Verilen raporlarda yüzlerce insanın tutuklandığı ve onlarca silahsız protestocunun güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğü bildirilmektedir.
Tanınmış siyasi tutuklu (vicdan mahpusu) Abbas Lisani, bu protestolar sırasında gözaltına alınmış ve yargılanmıştı. Kendisine verilen ceza, dükkanının Azerbaycan Türkçesindeki ismini değiştirmeyi reddetmesi nedeniyle verilen diğer cezayla birleştirildi ve hapis süresi yaklaşık 6 ay önce sona erdi. Lisani, tutukluluk süresinde gördüğü kötü muameleyi protesto etmek için birkaç kez açlık grevi başlatmasına rağmen görevliler kendisine şiddet göstermeye devam ettiler.
Abbas Lisani'yle aynı kaderi paylaşan çok sayıda aktivist var. Örneğin, 17 yaşındaki Muhammed Rıza Avazpur, anadilinin kullanımının yaygınlaşmasını talep etmesinden dolayı çarptırıldığı 15 aylık hapis cezasını çekmeye yakında başlayacak. Geçtiğimiz aylarda Hüseyin Hüseyni, Esger Ekberzade, Erdeşir Kerimi, Behruz Alizade, Vedud Saadeti ve Rehim Gulami adlı aktivistler, anadiliyle ilgili kültürel çalışmalarından dolayı 5 yıl sürgünde hapis cezasına çarptırıldılar. Karikatür protestolarının yıldönümünde gözaltına alınan 25 yaşındaki kültürel aktivist Ferhad Mohseni, 20 gün boyunca gördüğü şiddetli işkenceler yüzünden hayatını kaybetti. Bunlar, yaşanan durumların sadece bilinen örnekleri. İran yargı sistemi gizlilikle yürütüldüğü için, pek çok kişi anlattığım durumları yaşamış olabilir.
İran'da gelenekselleşmiş ırkçılık sistemi ve etnik ayrımcılık, asla daha önemli görünen diğer meselelerin gölgesinde bırakılmamalıdır. Irkçılık, benim gibi insanlar için, hayatı boyunca ayrımcı önyargılar ve ırkçı fıkralar duymak, anadiline ve kültürüne yabancılaşmaya zorlanmak anlamına gelmektedir. İran'da açıkça ırkçılık düzenine karşı sesini yükseltmeyi seçmiş olan daha cesur insanlar içinse bu tutuklanmak, işkence görmek ve hatta öldürülmek demektir. Bunlar İran toplumunda yer etmiş sorunların belirtileridir. Eğer bu yabancı düşmanlığı (ksenefobi) felaketini tedavi edebilirsek, diğer dilleri duyacak, kültürlerin gelişimine ve toplumun ilerlemesine tanık olabileceğiz. İran'ın çeşit çeşit kültürünün, kendi kültürlerini anadillerinde öğrenmelerini ve milli kahramanlarını anmalarını sağlayabileceğiz. Herşeyden önemlisi, temel insan hakları için mücadele eden aktivistlerin işkence edilerek öldürülmesini önleyeceğiz.
Bütün bunlara giden ilk adım, bu ırksal ayrımcılık sistemini dünyaya duyurmaktır. Hep birlikte küçük bir kıvılcımı, ırkçılık duvarlarının tuğlalarını yakacak olan şiddetli yangınlara çevirebiliriz. Dr. Martin Luther Jing Jr.'nin dediği gibi: " En sonunda, düşmanlarımızın sözlerini değil, dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız". Bu nedenle bütün dünyayı İran toplumunda yerleşmiş olan ırksal ayrımcılık probleminden haberdar etmeli ve bunun sona ermesi için çaba göstermeliyiz.
Verdiğiniz zaman için çok teşekkür ederim.