Uluslararası medya ve kamuoyunun gözü iki haftadan uzun süredir İran'da. 12 Haziran'da yapılan Cumhurbaşkanı Seçimi sonrası başta Tahran olmak üzere çeşitli şehirlerde yaşanan olaylar, ülkede internete, cep telefonlarına ve haber alışverişine koyulan büyük engellere rağmen dünyaya duyuruldu. Bu yazıda İran sisteminde cumhurbaşkanlığı seçimlerinden, reformcu aday Mir Hüseyin Musevi ve kampanyada onunla birlikte yer alan eşi Zehra Rahnevard'dan, seçimlerde hile iddialarının kaynaklarından ve protesto gösterilerinin boyutlarından bahsedeceğiz.İran İslam Cumhuriyeti Anayasasının 9. bölümünün 113. maddesinde "Cumhurbaşkanının, (dini) liderden sonra ülkenin en yüksek otoritesi olduğu" belirtiliyor. 115. maddeye göre "Cumhurbaşkanı aşağıdaki özellikleri taşıyan siyasi ve dini şahıslar arasından seçilmelidir: "-İran milliyeti, -İran vatandaşlığı, -İdari kapasite ve beceri, -olumlu özgeçmiş, -güvenilirlik ve dindarlık, -İran İslam Cumhuriyeti'nin esas prensiplerine ve ülkenin resmi mezhebine (Şii İslam) bağlılık". Anayasada Cumhurbaşkanının cinsiyetine dair herhangi bir koşul yok, ancak şu ana kadar seçimlere aday olan bütün kadınların başvuruları reddedildi.
İran'da adayları belirleme yetkisi, (altısı doğrudan, diğer altısı ise yargı başkanı vasıtasıyla dolaylı olarak dini lider Ali Hamaney tarafından atanan) 12 üyesi bulunan Şurayı Nigehban-i Kanun-i Esasi'ye (Anayasayı Koruyucular Konseyi) ait. Şurayı Nigehban, halk oylaması başlamadan önce seçim adaylarını elemeden geçirmek dışında uygun gördüğü durumda seçim sonucunu iptal etme yetkisine de sahip.
12 Haziran 2009 Cumhurbaşkanı Seçimlerinde, 42'si kadın olmak üzere 476 adaydan dördü dışında hepsi Şura tarafından diskalifiye edildi. Diskalifiye edilen adaylar arasında, 6. ve 7. dönem Tebriz milletvekili Ekber Alemi de bulunuyordu. Reformcular tarafından aday olarak gösterilen Alemi, 2006 yılının Mayıs-Haziran aylarında İran Azerbaycanında yapılan protestolarda güvenlik güçleri tarafından öldürülen göstericilerle ilgili Mecliste söz alarak İçişleri Bakanlığından açıklama talep etmişti.
Siyasi yorumcular haftalar öncesinden yarışın reformcu aday Mir Hüseyin Musevi ve şimdiki cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad arasında geçeceğini tahmin ediyorlardı. Mir Hüseyin Musevi, Humeyni'nin hayatta olduğu ve dini lider (Vilayet-i Fakih) olarak devletin başında bulunduğu Ekim 1981- Ağustos 1989 tarihleri arasında başbakanlık yaptı. Bu yıllar, İran İslam Cumhuriyeti sisteminin yerleştiği ilk yıllar olması ve aynı zamanda İran-Irak Savaşının yaşanması nedeniyle ülkenin en zor dönemleriydi. Musevi, daha sonraki 20 yıl boyunca siyaset sahnesinde yer almadı.
Musevi'nin eşi Zehra Rahnevard, kampanya sürecine aktif katılımıyla İran ve Dünya medyasının dikkatini üzerine çekti. 2006 yılına kadar Tahran El-Zehra Üniversitesinin rektörlüğünü yapan ve eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin danışmanı olan Rahnevard, "Zeyneb Burucerdi" takma adıyla "Müslüman Kadının Hicabının (örtüsünün) Mesajı" (Türkiye'de Kadının Adı ismiyle yayınlandı), "Ashab-ı Uhdud", "Örtünmenin Güzelliği ve Güzelliğin Örtülmesi" (İngilizceye Beauty of Concealment adıyla çevrildi) gibi çoğunluğu İslam ve kadınlar ile ilgili olan 15 kitap yazdı.
Gençlik döneminde Şah karşıtı grevlere katılan Rahnevard, seçim kampanyasında "bütün siyasi tutukluların serbest bırakılacağı" sözünü verdi. Binlerce (kimi kaynaklara göre 30.000'den çok) sol kökenli siyasi tutuklunun idam edildiği ve cenazelerinin ailelerine teslim edilmeden boş bir toprak alandan ibaret olan "Khavaran" toplu mezarlığına gömüldüğü 1988-İran Siyasi Suçlu İdamları, eşi Musevi'nin başbakanlığı döneminde gerçekleşmişti. Mezar taşı konmasına izin verilmeyen ve ailelerinin, sadece piksel numaraları yardımıyla sevdiklerinin gömüldüğü yerleri tam olarak tespit etmeye çalıştıkları Khavaran toplu mezarlığının, bu yılın Ocak ayında devlet yetkilileri tarafından buldozerlerle dümdüz edilerek yerine ağaçların dikildiği rapor edilmişti.
İranlı bir çok muhalif topluluk, seçim öncesi yapılan bu elemenin anti-demokratik olduğunu ve tüm adayların sistemin birer parçası olduğunu savunarak boykot çağrısında bulundu. Örnek olarak, "Beluçistan Halk Cephesi", "Beluçistan Milli Hareketi", "Kürdistan Özgürlük Partisi", "el-Ahvaz Demokratik Dayanışma Partisi", "İran Türkmenistanı Milli Hareketi", "Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi", "Türkmen Milli Demokratik Hareketi", "Komela-İran Kürdistanı Partisi", "Azerbaycan Federal Demokratik Hareketi" gibi üyeleri olan ve 5 Haziran'da yayınladığı bildiride "İran'da yaşayan insanlara şeffaf ve özgür olmayan bir ortamda gerçekleşecek olan seçimleri boykot ederek, insanlık dışı rejime meşruiyet -yasallık- kazandırmamalarını tavsiye eden" "İran Federal Halklar Kongresi" verilebilir.
Sağlıklı istatistiklere ulaşmak mümkün olmasa da Şurayı Nigehban (Anayasayı Koruyucular Konseyi) sözcüsü Kethüdayi, seçime katılım oranının yüzde 75'ten fazla olduğunu belirtti.. Bu sayı, daha önceki seçimlere katılım oranının üç katı. Oyların yüzde 63'ünü Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın, yüzde 33'ünü ise Mir Hüseyin Musevi'nin aldığı açıklandı. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı A. Davutoğlu'nun seçim sonrası "katılım oranının siyasal meşrutiyet açısından katılım son derece önemli bir gösterge olduğunu" söylemesi ve İran'daki muhafazakarlara yakın basın organlarının aynı yöndeki yorumları, İranlı muhaliflerin meşruiyet konusundaki endişelerinin yersiz olmadığını gösteriyor.
12 Haziran sabahından beri İran'da cep telefonlarının SMS şebekelerinin kilitlenmesi, Mir Hüseyin Musevi'nin basın açıklamasında da dile getirilen "bazı sandıklarda oyların kaybolduğu ve çeşitli yerlerde seçmenlere oy pusulalarının tükendiği söylenerek oy kullanımının engellendiği" iddiaları, diğer reformcu aday Kerrubi'nin aldığı oyların, seçim kampanyasında çalışan şahısların sayısından bile daha düşük olması, devlet kanalında muhafazakar aday Rızayi'nin aldığı oyların saat 9:47'de 633.048, aynı gün saat 13:53'te ise 587.913 olarak gösterilmesi ve daha sonra internette yayılan çeşitli görüntüler halkın oylarında değişiklikler yapıldığı izlenimini uyandırıyor.
Bu tür somut kaynaklara dayanan hile iddiaları, sonuçların açıklanmasından hemen sonra Tahran'da protesto gösterilerinin başlamasına neden oldu. Ertesi günlerde Şiraz, İsfahan ve Mazenderan'ın Sari şehri gibi bölgelerde de protestolar yapıldı. Ancak Mir Hüseyin Musevi'nin anavatanı olan ve İran'da yaşanan her devrimde büyük rol oynayan Tebriz şehri ve Azerbaycan bölgesine, 15 Haziran'dan beri sessizlik hakim. Khuzistan (Ahvaz), Beluçistan, Kürdistan, Gülistan (Türkmen-sahra, Güney Türkmenistan) gibi Fars olmayan etnik toplulukların yoğun olduğu eyaletlerin tümünde aynı sessizliği görmek mümkün ancak siyasi yorumcular, gerek Musevi'yle hemşehrilik bağları, gerekse Azerbaycanlıların İran'daki tüm devrimlerde Tebriz çarşısı esnafının grev yapmasından, halkın protesto gösterileri yapmasına kadar faal olarak rol alması nedeniyle Azerbaycan bölgesinin seçim sonrası protestolarda nispeten suskun olmasının anlamlı olduğunu belirtiyorlar.
Bunu, İran Azerbaycanlıların merkezi sistemden umudunu tamamen kesmesi olarak yorumlamak mümkün. Bu, 22 Haziran günü Azerbaycan Cumhuriyeti'nden yayın yapan "Azadlıq" radyosuna röportaj veren Tebrizli aktivist Hidayet Zakir'in açıklamalarından da hissedilebiliyor: "Bizim protestolarımızda, anadil haklarıyla ilgili imza kampanyalarımızda vesaire, hiç biri bize katılmadı. Kabul etmediler.
Bu yüzden de bizim dostlarımız, o davanın bizim davamız olmadığı kararına vardılar. İçerde bir güç savaşı var ve bu protestolar da o yüzden yapılıyor. Diğer şehirlerdeki aktivistler de bu tavrımızı destekliyorlar. Ancak hiç kimsenin bu protestolara katılmasına engel olunmuyor. Herkes kendi tutumunu belirlemekte özgür ve kim isterse bu olaylarda yer alabilir. Zaten Tahran'daki protesto gösterilerine orada yaşayan Azerbaycan Türkleri de katıldı. Tutuklananlar ve yaralananlar arasında onlar da var". Azadlıq Radyosunun söz konusu haberinde, İran Azerbaycanındaki seçimlerle ilgili son protesto gösterinin 15 Haziran'da Urmiye'de yapıldığını ve şiddet kullanılarak dağıtıldığı da bildirildi: "Verilen bilgilere göre gösteriler dağıtılırken en az 2 kişi yaşamını yitirdi, ancak bu bilgiler ne dünya medyasında, ne de Tahran'daki reformcu toplulukların bildirilerinde yer almadı."
1979 İslam Devriminden hemen sonra Azerbaycan, Tebrizli Ayetullah Şeriatmedari önderliğinde "Vilayet-i Fakih" sistemine karşı ayaklanmış, İran'ın diğer bölgeleri tarafından destek görmeyen bu ayaklanma Humeyni ve yandaşları tarafından şiddetle bastırılmıştı. İran İslam Cumhuriyeti Anayasasının 57. maddesine göre yasama, yürütme ve yargının, görüşü altında görev yaptığı Vilayet-i Fakih için hiç bir kanuni sınırlama yoktur.
Her türlü dış siyaset kararını alıp uygulama yetkisi olan dini liderin başlıca yetkileri 110. maddede "ülkenin genel siyaset ve stratejisini belirlemek" ve "bütün kuvvetlerin başı olarak savaş,barış ve seferberlik ilan edebilmek" olarak belirtilmiştir. Halihazırda dini lider olarak bu sınırsız yetkilere sahip olan Ayetullah Hamaney, Cumhurbaşkanı kim olursa olsun ülkenin iç ve dış siyasetinin kontrolünü elinde tutuyor.
Yaklaşık üç haftadır Tahran sokaklarını sarsan "Merg ber diktator" (diktatöre ölüm) sloganları doğrudan Hamaney'i ve Vilayet-i Fakih sistemini hedef almayıp sistemden dışlanmış kesimlerin sesini duyurmadıkça, İran'da köklü bir değişiklik beklemek mümkün görünmüyor.(SZ/EÜ)
____________________________________________
Kaynaklar:
* Zahra Rahnavard-Beauty of Concealment (Örtünmenin Güzelliği): http://www.al-islam.org/beautyofconcealment/
* 1988 İran Siyasi Tutuklu İdamları: http://en.wikipedia.org/wiki/1988_executions_of_Iranian_political_prisoners
* Khavaran: Ölümü Susturmak (İngilizce): http://www.iranian.com/main/blog/paymaneh-amiri/khavaran-silencing-dead
* Khavaran Mezarlığında 2007 yılında siyasi tutukluların aileleri tarafından yapılan anma törenleri: http://www.kanoon-zendanian.org/Xavaran-2007.html
İstanbul - BİA Haber Merkezi
29 Haziran 2009, Pazartesi
http://bianet.org/bianet/dunya/115520-iranda-protestolar-sistemi-hedef-almadikca-degisim-zor
Devamını oku...